Woven City: Toyota’dan Kentsel Yaşama Yönelik Öngörülü Bir Atılım
- Melike Şenkal

- 29 Tem
- 4 dakikada okunur
İklim değişikliği, yaşlanan nüfuslar ve kent içi sıkışıklıkla mücadele eden bir dünyada, Toyota’nın Woven City projesi, akıllı şehir inovasyonu alanındaki en iddialı deneylerden biri olarak öne çıkıyor. Japonya’nın ikonik Fuji Dağı’nın eteklerinde konumlanan bu prototip şehir, yalnızca bir emlak projesi değil – aynı zamanda yaşayan bir laboratuvar. Hareketlilik, robotik, temiz enerji ve insan odaklı teknolojilerin kesişim noktasını keşfetmeyi amaçlayan Woven City, gelecekte şehirlerde nasıl yaşayacağımızı, hareket edeceğimizi ve etkileşim kuracağımızı yeniden tasavvur etmeye yönelik cesur bir adım.

Hidrojen enerjisi, otonom araçlar, yapay zekâ destekli evler ve sürdürülebilir altyapının entegre edilmesi yönündeki çığır açıcı planlarıyla Woven City, yalnızca Toyota’nın bir vitrini değil — aynı zamanda gelecekteki şehirlerin nasıl evrilebileceğine dair bir modeldir. Bu blog yazısında, bu kentsel deneyin temel yapı taşlarını, mimarisini, teknolojilerini, hedeflerini ve şehircilik adına küresel düzeyde doğurabileceği etkileri ayrıntılı şekilde inceliyoruz.
Kentsel Tasarımı Yeniden Düşünmek: Arabalardan Topluluğa
Woven City’nin en radikal fikirlerinden biri, geleneksel otomobil merkezli şehir planlamasını reddetmesi. Toyota, şehrin 70 hektarlık (175 dönüm) alanını üç farklı türde caddeye ayırarak cesur bir karar alıyor:
Otonom araçlar için hızlı şeritler
Yayalar ve kişisel hareketlilik araçları için paylaşımlı sokaklar
Yürüyüş ve dinlenme için park benzeri yeşil yollar
Bu çok modlu ızgara yapısı — adeta kumaş gibi örülmüş olan — şehre adını veriyor. Bu yaklaşım, yalnızca verimlilik değil, insan ve amaç odaklılık felsefesini yansıtıyor.
Ana plan, vizyoner ve insan ölçekli mimarisiyle tanınan Danimarkalı mimar Bjarke Ingels ve onun kurucusu olduğu BIG (Bjarke Ingels Group) tarafından tasarlandı. Binalar, sürdürülebilir kaynaklardan elde edilen ahşaplarla inşa edilecek; geleneksel Japon tasarım ilkeleri ile robot destekli üretim tekniklerini bir araya getirecek. Bu yapılar, yalnızca estetik anlamda çevreyle uyumlu değil, aynı zamanda enerji kullanımı, konfor ve sağlık takibi sağlayan sensörlerle donatılmış olacak.
Japon zanaatkârlığını dijital şehircilikle birleştiren bu mimari yaklaşım, yüzeysel bir estetikten öte, fiziksel ve dijital altyapının kusursuz entegrasyonuna dayanan yeni bir kentsel ekosistem yaratıyor.
Hareketlilik, Yapay Zekâ ve Robotikler İçin Yaşayan Bir Laboratuvar
Woven City’nin merkezinde, Toyota’nın ana inovasyon odaklarından biri olan otonom hareketlilik sistemleri yer alıyor. Şehirde çalışan tüm araçlar tamamen elektrikli ve sürücüsüz olacak. Bu araçlar, çoğunlukla e-Palette adı verilen modüler pod sistemlerinden oluşacak. e-Palette’ler yolcu taşımanın yanı sıra teslimat, mobil mağazacılık ve sağlık hizmetleri gibi birçok işlevi yerine getirebiliyor.

Şehirde yaşayacak sakinler — Toyota çalışanları, bilim insanları ve aileler — yapay zekâ destekli robotlar ve akıllı ev sistemleriyle birlikte yaşayacaklar. Bu teknolojiler yalnızca “cihaz” değil; gerçek yaşam senaryolarında test edilerek yaşlanan nüfusa destek olma ve günlük yaşamı kolaylaştırma potansiyeli açısından değerlendirilecek.
Sensörlerle donatılmış akıllı evler, bireylerin sağlık durumlarını izleyecek, ihtiyaçları önceden tahmin edecek ve şehir altyapısıyla etkileşim kurabilecek. Örneğin, yaşlı bir birey düştüğünde sistem otomatik olarak acil servisleri bilgilendirebilir, evin ışıklarını ayarlayabilir veya yardım için ev içi robot yönlendirebilir.
Tüm bu sistemler, “programlanabilir şehir” fikrinin bir parçası. Altyapı, insan davranışlarına uyum sağlıyor. Hareketlilikten sağlığa, enerjiden atık yönetimine kadar toplanan veriler, yalnızca rahatlık sağlamak için değil; kentsel karar alma süreçlerini, sürdürülebilirliği ve güvenliği geliştirmek amacıyla kullanılacak.
Ölçeklenebilir Sürdürülebilirlik: Hidrojen Enerjisi ve Döngüsel Sistemler
Woven City’nin en az konuşulan ama en yenilikçi yönlerinden biri, enerji stratejisidir. Pek çok akıllı şehir pilotu yalnızca elektrikle çalışırken, Woven City esas olarak hidrojen yakıt hücreleriyle beslenmek üzere tasarlanıyor — bu temiz enerji türü yalnızca su buharı salımı yapıyor.
Hidrojen, Japonya’nın uzun vadeli sürdürülebilirlik hedeflerinde önemli rol oynuyor ve Toyota bu alana büyük yatırımlar yapmış durumda. Woven City’de hidrojen, konutları, ulaşımı ve kamu altyapısını besleyecek. Çatı panelleri ve bataryalar da enerji dağılımını dengelerken şebekeye bağımlılığı azaltacak.
Atık sistemleri, döngüsellik ilkesiyle çalışacak: su, malzeme ve hatta organik atıklar tekrar kullanılabilecek. Örneğin, evsel atık sular arıtılarak sulama veya endüstriyel amaçlarla tekrar kullanılabilecek. Ev atıkları ise yapay zekâ destekli robotlar tarafından ayrıştırılarak geri dönüşüm oranı artırılacak. Böylece sonsuz büyüme yerine, kaynakların yeniden kullanımına dayalı dirençli bir şehir modeli hayata geçirilecek.
Önce Toplum: Deneysel Bir Kentte İnsan Odaklı Teknoloji

Woven City’yi diğer teknolojik şehir projelerinden ayıran temel unsur, şehir yaşamını sakinleriyle birlikte yeniden tasarlama çabasıdır. Her ne kadar Toyota’nın liderliğinde inşa edilse de, şehir ilk aşamada yaklaşık 2.000 kişi tarafından yaşanacak: mühendisler, emekliler, aileler ve bilim insanları. Bu çeşitlilik, geliştirilen teknolojilerin yalnızca teknik performans açısından değil, sosyal, duygusal ve etik etkiler açısından da test edilmesini sağlar.
Toyota, Woven City’nin bir “şirket kasabası” olmadığını; aksine açık bir inovasyon platformu olduğunu vurguluyor. Dış araştırma kurumları, girişimler ve küresel iş ortakları şehre davet edilerek teknolojilerin birlikte geliştirilmesi teşvik ediliyor.
Yani Woven City, tamamlanmış bir ürün değil — sürekli güncellenen bir beta sürüm. Şehir, sakinlerin deneyimlerinden öğrenerek zamanla evrilecek. Bu yaklaşım, teknolojinin değil, insan deneyiminin şehir inovasyonunun gerçek itici gücü olduğunu ortaya koyuyor.
Küresel Etkiler: Woven City Akıllı Şehirlerin Geleceği İçin Ne Anlama Geliyor?
Woven City, ölçeği ve vizyonu açısından kesinlikle benzersiz olsa da, küresel şehircilik trendleriyle de örtüşüyor. Dünya genelinde pek çok şehir, 21. yüzyılın zorluklarını aşmak için dijital altyapı, yapay zekâ ve temiz enerji gibi araçlara yöneliyor. Ancak bu çabaların çoğu, bütüncül ve sıfırdan kurgulanmış yaklaşımlardan yoksun.
Woven City, mevcut sınırlamalardan değil, geleceğin olasılıklarından yola çıkarak sıfırdan inşa ediliyor. Hareketlilik, robotik, enerji, mimari ve etik gibi alanları iç içe geçiren bu proje, gerçek anlamda disiplinler arası bir kentsel vizyon sunuyor.
Şehir planlamacıları, karar vericiler ve teknoloji geliştiricileri Woven City’yi sadece teknolojik yenilikler açısından değil, yaşanabilirlik ile inovasyon arasındaki dengeyi nasıl kurduğuna dikkat ederek takip etmelidir. Başarılı olursa, insan öncelikli, esnek ve kendini yenileyebilen şehirler için bir model haline gelebilir.
Sonuç: Woven City ve Kentsel Yaşamın Geleceği

Toyota’nın Woven City’si üzerine düşündüğümüzde, bu cesur girişimin yalnızca bir şirket vitrini ya da akıllı şehir prototipi olmadığını görüyoruz — bu proje, gelecekteki kentsel toplumların nasıl işleyebileceğine dair bir yol haritası niteliğinde.
Woven City “akıllı” değil; “uyarlanabilir.” Bu fark çok önemli. Günümüzde birçok akıllı şehir modeli, dijital teknolojileri mevcut altyapıların üstüne yerleştirmekle yetinirken, Woven City mobilite, sürdürülebilirlik ve insan odaklı tasarımı en baştan birlikte kurguluyor. Otonom araçlar, bağlı altyapı, hidrojen enerjisi ve yapay zekâ destekli yönetim sistemleriyle şehir; öğrenen, gelişen ve kendini sürekli yenileyen bir yapı haline geliyor.
Toyota’nın açık inovasyon modeli ise belki de bu girişimin en devrimsel yönü. Woven City, sadece teknolojileri test etmiyor — aynı zamanda şehir dönüşümünün etik, kültürel ve ekolojik boyutlarını da sorgulayan bir yaşam laboratuvarı sunuyor.
Bu da şehircilik alanındaki tüm paydaşlara şu önemli soruyu yöneltiyor: 🧭 Woven City’den öğrenilen dersler, sadece örnek şehirlerde mi geçerli olacak, yoksa tüm dünyaya mı yayılabilir?
Cevap; gösterişin ötesine geçip, ölçeklenebilir, katılımcı ve kapsayıcı bir kentsel gelecek hayal etmeye bağlı. Woven City özel bir girişim olabilir, ancak dijital haklar, veri güvenliği, doğayla bütünlük ve krizlere karşı dirençlilik gibi konularda kamusal tartışmaların önünü açıyor.
Dünyanın dört bir yanındaki şehirler giderek artan kentleşme, kaynak kıtlığı ve iklim krizleriyle karşı karşıya kalırken, Woven City bize sadece uyum sağlamayı değil, bu değişimi bilinçli şekilde şekillendirmeyi öneriyor.



Yorumlar